Herşey, bir tanıdığımın
twitter hesabım olmadığını öğrendiği an bana 'pislikmişim' gibi bakıp 'peki
olaylara tepkini nasıl gösteriyorsun?' diye sormasıyla başladı.
Gözlerimi kısıp, ufka doğru
derin bir bakış fırlatarak "Bazen susmak en iyi cevaptır, dostum"
diye kıvırmaya çalıştım fakat arkadaş haklıydı. Dünya zor zamanlardan geçiyordu
ve benim olan bitenler karşısında göstereceğim tepkilere ihtiyacı vardı
insanların. Üstelik dünyayı hep başkaları kurtarıyordu. Ben ise hazıra
konuyormuşum gibi hissediyordum kendimi son zamanlarda. Neydim ben? İşe yaramaz
bir asalak mı, kendi dertlerinden başını kaldırıp etrafına bakmayan aciz bir mahluk mu? Kısacası ayıp oluyordu. Artık toparlanmamın zamanı gelmişti.
Tabi bunun için önce bir
adet akıllı telefon edinmem lazımdı. Eski telefonum fazla akıllı sayılmazdı.
Aslında ders çalışsa zehir gibiydi fakat çalışmıyordu kerata. Ben de baktım
okumaya niyeti yok, verdim tamircinin yanına çırak olarak, en azından bir
meslek sahibi olur diye düşündüm. Kendime de süpersonik yeni bir cep telefonu
aldım en afillisinden.
Telefon işi de tamamdı.
Geriye twitter denilen meretin tam olarak ne olduğunu öğrenmek kalıyordu. Bu işlerde
mahir bir dostumun kapısını çaldım. Elinde ayfonu, yüzünde 'twiti birkaç kez ritivit olmuşlara özgü aptal bir tebessüm'le karşıladı beni.
"Benim acilen twitter öğrenmem gerek, bana bütün bildiklerini öğret Rıza" dedim.
"O iş kolay, merak etme, diyeceklerimi uygula yeter" dedi en havalısından.
Ve başladı sıralamaya:"İşe 'sofistike gibi' bir profil fotoğrafı çekerek başla, fotoğraf makinesini gözüne dayayarak verirsen pozunu, daha etkili olur" dedi.
Nedenini anlamasam da peki dedim. Ne de olsa karşımda bir sosyal medya gurusu vardı. Bir bildiği vardı elbet.
Fotoğraf işi çok uzamıştı. Vakit öğleyi geçmişti bile. Türkiye'de neler olmuş bitmiş diye internete girdim. Şansıma o gün gündem hiç olmadığı kadar sakindi. Ne başbakan bir dizi hakkında görüş bildirmiş ne de bir tiyatrocu başörtüsünden rahatsız olduğunu ifade etmişti. Ortada kınanacak bir terör saldırısı neyim de yoktu. Çaresiz ben de Fransa'daki banliyö olaylarından bahsettim. "Fransız göçmenleri ayaklanmaya iten en önemli unsur, aslında göçmenlerin Fransa’daki yaşam koşullarında aranmalıdır..." diye tweet attım. Twitim anında ritivit olmuştu. İçim içime sığmıyordu.
Sonra Rıza'nın üzerinde önemle durduğu 'patronu takip işi'ne giriştim. Arama çıbığına 'Fahri Cebişişkin' yazıp çıkan ilk kişiyi takip etmeye başladım ve ne yazarsa yazsın retweetleyip arada sırada da 'haklısın abi' diye yorum yaptım.
Geriye bir restorana gidip yediğim içtiğimin fotoğrafını çekme işi kalmıştı. Ancak pahalı ve şık bir restorana gidemeyeceğim kadar ay sonuydu. Ben de mecbur köşedeki Kardeşler Pide Salonu'na gidip soğanlı kıymalı kır pidesinin fotoğraflarını çekip "Ne kadar şık bir restorana gidersem gideyim, gittiğim her yerde Kardeşler Pide Salonu'nun kır pidesini arıyorum..." yazıp tweet attım.
Sonra patronum olacak adamın bir kaç tweetini daha retweet ettim. 'çok haklısınız, müthiş bir tespit...' filan yazmayı da ihmal etmedim. Planım saat gibi işliyordu.
Kitap-çay ikilisinin fotoğrafını da çekersem işim bitiyordu. Kütüphaneden rastgele aldığım kitabı çay bardağının yanına koyup ayfonumla bu anı ölümsüzleştirdim.
Yorgun düşmüştüm. Kafamı koyduğum yerde uyumuşum. Rıza'nın telefonu ile uyandım.
"Abi sen twitter'a bulaşma istersen" dedi.
"Hayırdır, ne oldu?" dedim.
"Fransa'daki banliyö olaylarından bahsetmişsin. 3 sene önceki olay o. Bütün internet siteleri 'Fransa'da banliyö olayları yeniden patlak verdi" diye son dakika geçmiş. Sosyal medya karıştı abi. Bir de patronun diye başka bir Fahri Cebişişkin'i takip etmişsin. O da ünlü playboy. "Elinden uçanla kaçan kurtuluyor" diye nam salmış. Çayın yanına koyduğun kitap da Ana Britannica abi. Absürt espri yap dedim Temel fıkrası anlatmışsın. Üstelik 140 karaktere de sığmamış. Pide salonuna ise hiç değinmiyorum"
Çok moralim bozulmuştu. Buralardan sessizce çekip gitme vakti gelmişti. Feysbuk neyime yetmiyordu. Bir daha dönmemek üzere Twitter'den sayn aut yapıp, feysbuk'a sayn in yaptım. Feyste beni kırmızı kırmızı yanan bir adet arkadaşlık isteği bekliyordu. Heyecanla tıkladım arkadaşlık isteğinin üzerine. Çıkan mesaj: "Fahri Cebişişkin arkadaşın olmak istiyor"du
Nur topu gibi bir sapığım olmuştu...