16 Eylül 2012 Pazar

'Kıyamam yaa' vs 'naber lan it?'

Çocukların cinsiyet rollerinin belirlenmesi ile onlara daha bebekken hitap etme biçimlerimiz arasında güçlü bir ilişki var bana kalırsa. Babam biri kız biri erkek olan ikiz torunlarından kız olanını 'ah benim güzel kızım gelmiş, pambuk kızım gelmiş' diye karşılarken erkek olana tam olarak şöyle hitap etti mesela: 'naber lan tipsiz'
Sonra ne oluyor?
Bu çocuklar büyüdüklerinde kız olanları arkadaşlarıyla konuşurken gayet sevgi dolu ifadeler kullanırken erkek olanları ise lan'ların havada uçuştuğu cümleler kuruyor. Örneğimize bakalım:

-İnanmıyorum Simgesu sen misin? Kızım ne kadar özlemişim ya, ay mutlaka görüşelim bak kıyamam ya...

Gördüğünüz gibi her ne kadar anlamsız ifadeler ve ünlemler arka arkaya sıralanmışsa da gayet sevgi dolu bir hitap biçim.

Ya erkek dünyası
- şişşt naber lan it? Olum hazırlığa yeni başlayan kızları gördün mü? Neydi lan onlar öyle?
 
İşte gayet net bir tablo. Ne ekersen onu biçersin neticede yani...

Bir sonraki 'ergenliğin gizemli sırları' adlı belgesel kuşağımızda görüşmek üzere esen kalın lan oğlum...

11 Eylül 2012 Salı

Ne bebekler gördüm üzerinde zıbın yok, ne zıbınlar gördüm içinde bebek yok

Sevgili Günlük,

Şimdi biz bu bebeleri, çocukları filan çok seviyoruz ya hani. Hele ki evlat olsun, yiğen olsun, efendime söyleyeyim torun olsun kendi kanımızdan canımızdan olanlara katiyyen hiç laf ettirmiyoruz bir de. Peki karşılığında ne alıyoruz?

Şimdi, samimi bebekleri tenzih ederim, neticede benim bebek arkadaşlarım da var fakat, bazı bebeklerin bakışlarından çok korkuyom kız günlük. Hani böyle karşılarında şebeklik yaparsın, 'gülsün, oynasın, sevinsin garip' diye. Koca koca adamlar afedersin maymun olur etraflarında. Ne için? O da accık dişlerini göstersin diye. Hıhhh, bekle çok gösterir. Bööyle bir süre dik dik bakar sonra kafasını çevirirler en havalısından, kalakalırsın sen de şebekliğinle. Allahım, sanki o küççük veledin için Cansu Dere kaçmıştır. Öyle buz gibi bir bakış. Yarabbim sen koru!

Sorarım sizlere hanginiz otobüste önünüzdeki koltukta anasının kucağında yüzü size dönük bir şekilde duran o bacak kadar velete şirinlik yapacam diye şekilden şekile girmediniz? Peki karşılığında ne aldınız? Ben söyleyeyim. Devlet hastanelerinin kalabalık koğuşlarında nöbet tutmaktan, serum değiştirmekten hayata küsmüş bir adet buz gibi hemşire bakışı.
Çok korkuyorum o bakıştan, yemin ediyorum. Sırf hemşirelere serumumuz bitti demememek için youtube'dan serum değiştirmenin iğne yapmanın inceliklerini öğrendim.

Peki ya, özelliklen size sesleniyorum erkek okuyucular. Sevgiliniz olsun, nişanlınız olsun sevdiceğinizin ailesiyle tanıştığınız ilk günü hatırlayın. Nasıl da hazırlanmışsınızdır aile büyüklerinin gözüne girecem diye. Sonra ne olur? Gene ben söyleyeyim. Gelin adayının bacak kadar yeğeni çıkar sahneye ve hoop karizma yerlerde. Yeğene yapılan onca şebekliğe yine buz gibi bir bakışla karşılık verilir. Aile efradının 'ay teyzesini kıskandı, kıyamaaaam' nidaları eşliğinde mal gibi kalırsınız ortada, çok afedersin.

Bu arada birşey daha farkettim. O kenafir gözlü bebek bakışı, şeye de çok benziyor. Hani teravihe gidersin de namazın bitiminde 'al bunlan çek' diye tespih fırlatan ihtiyarlar vardır. Tespihle birlikte bir de bakış atarlar ki düşman başına. Uyy anaaam gene ürperdim valla.

Demek ki neymiş? İnsanlıktı, nezaketti, öyle pepeden kayyudan filan öğrenilecek şeyler değilmiş. İnsanın içinde olacak biraz. Biz ne bebekler gördük üzerlerinde zıbın yok, ne zıbınlar gördük içinde bebek yok, neticede. O yüzden hep 'vay şöyle tatlı, yok böyle cimcime' diye pohpohlamak yok, arada çocukları eleştirmemiz de lazım ki kendilerine gelsinler. Hem onların iyiliği için yoksa banane yani sonuçta. Belki sözlerimiz ilk başta biraz incitici olabilir fakat dost da acı söyler yani. Bir üzülürler, iki ağlarlar baktınız susturamıyorsunuz verirsiniz ellerine iki çokomel hemen susarlar zaten, öyle de şahsiyetsizlerdir.

Bitti...

6 Eylül 2012 Perşembe

Birkaç iyi adam


Nedir bu Bizans'ın Yeşilçam'dan çektiği

Dandik bir odanın kolonlarını altın rengi alüminyum folyoyla kapla, prensesin yatağının çevresini bildiğin banyo perdesiyle şöyle bir çevir, oraya buraya birkaç şamdan attırıver, hooop Bizans sarayı. Figüran Faruk'un kafasına banyonun yerini ciflediğin el süpürgesinden bozma püskül geçir al sana Bizans askeri. Cüneyt Arkın'a da Bizans prensesini bile baştan çıkartacak bir tutam karizma, on kişinin birden hakkından gelecek doğa üstü güçler ve de en çaresiz kaldığı anlarda dahi eşşedü diye başlayacak iman gücü aktar, hadi bakalım Battal Gazi. Ha bir de cüzzamlılar vardı di mi...

1 Eylül 2012 Cumartesi

Büyük büyük babamlar Amiş soyundan geliyormuş...

Sevgili günlük,

Annemgilin teknolojiyle arayı düzelteceği yok. Söylemesi ayıptır kendime en afillisinden bir adet tablet bilgisayar satın aldım. Bir süredir kullanıyorum. Boğazda, sahilde, kırda, bayırda yiyip içip fotoğraf çektiriyor, sonra da 'şurda burda kahvaltı keyfi', 'orda burda çay sefası' başlıklı albümler altında Facebook'ta paylaşıyorum. Twitter'dan da terör olsun, kaza olsun, İstanbul'un trafik sorunu olsun, her konuda tespit üstüne tespit şey yapmayı ihmal etmiyorum. Anlayacağın çok möhim işler yapıyorum yeni oyuncağımla. Gel gör ki annemgillerin bunların hiçbirinden haberi yok. Evlatları kaç tane like almış, twitleri ne kadar ritivit olmuş. Yok anam yok, suya yazı yazmak bizimkisi...

Dün annem tabletimin ekranındaki parmak izlerini görüp "Hııhh aferin iki günde kirletmişsin hemen. O kadar yakından da bakma ona, gözlerin bozulur" dedi. İnsan gene de üzülüyor be günlük. Şimdilerde soranlara "Annemler 68 kuşağı onlar her türlü teknolojik ve modern zımbırtılara bilinçli bir şekilde uzak kalyorlar. Babam yazılarını hala daktiloda yazıyor, annem yumurtayı el bilendırı ile çırpıyor" diyorum. Bir de Amerika'da mı ne bir topluluk varmış. Amiş miymiş Memiş miymiş neymiş. Böyle, insanlar 17. yüzyılda nasıl yaşıyorsa hala o şekilde yaşıyorlarmış. Teknoloji düşmanıymışlar zaar. Büyük büyük babamlar Amiş soyundan geliyormuş desem yalan söylediğim anlaşılır mı sence?