Sevgili günlük,
Bayram dolayısıyla artan ev ziyaretleri, varlığını unutmaya başladığım bir korkunun yeniden gün yüzüne çıkmasına sebep oluyor. Bir yere misafirliğe gittiğimizde yanımızda hediye niyetine götürdüğümüz baklava olsun dondurma olsun çeşitli yiyeceklerden ikram edilip edilmeyeceğine ilişkin yaşadığımız ikircikli durumdan bahsediyorum. İster ayıpla, ister aşağıla ama durum bu sevgili günlük. Yalan değil, ne zaman misafirliğe gittiğim eve, yanımda meyve, dondurma, tatlı, duruma göre kuru pasta götürsem gergin bekleyiş başlıyor. İkram edecek mi etmeyecek mi? Unuttu mu, unutmadı mı? Düşün dur işin yoksa. Hayır yani ev sahibi ne var ne yoksa ikram ediyor Allah’ı var da, benim aklım fikrim kendi getirdiğimde nedendir bilinmez. Yemek yenir, çay içilir ve artık o an gelmiştir. Ama yok anam yok, gelmez bir türlü o ikram.
Zaman zaman konuya girmek için çeşitli taktikler denense de ekseriyeti başarısızlıkla sonuçlanır. Örneğimize bakalım:
Giderken en kalitelisinden dondurma alınmıştır ve…
-Yemekten sonra tatlı ağır geliyor da dondurma çok rahatsız etmiyor.
-Öyle vallahi dondurma en hafif tatlı. Diyetisyenler bile öneriyor dondurmayı.
-Hıııı. Evet öyleymiş.
Ve sessizlik…
Ha bir de hediye olarak yanınızda getirdiğiniz paketin arada kaynaması gibi bir durum da vardır ki düşman başına. Şayet eve giriş yaptığınız an, ev sahibesinin ‘oğlum koş kapıya bak, kızım çorbayı bir karıştır altı tutmasın, Faruk sen de misafirlere terlik çıkar dolaptan’ şeklinde bol aksiyonlu bir zamana denk gelmişse, yanınızda getirdiğiniz hediyenin arada kaynaması işten bile değildir. Eliniz boş gelmediğini belirtmek için türlü atraksiyonlara girersiniz tüm kişiliksizliğinizle:
-Necla abla şunu da masanın üzerine bırakıyorum, haberin olsun.
-Ay ne iyi ettiniz de geldiniz valla
-İyi oldu hakkaten, elimdekini diyorum, masanın üzerine bırakıyorum
-Ablan niye gelmedi aşkolsun.
-Mesaiye kaldı o, sen şunu al da buzluğa koy istersen, erimesin
-Ay ne gerek vardı (nihayet!!!!)
Durum bu, sevgili günlük. Böyle durumlarda yanımda getirdiğim şeyden tadamamanın derin üzüntüsünü yaşıyor, sonra annelerin saklama kabı tutkusu yüzünden defalarca hayalkırıklığına uğrayan evin en ergen delikanlısını düşünüp seviniyorum. Düşünsene lan günlük, şuursuzca buzluğa kaldırılan o dondurmanın gün gelip ‘yok yok, kesin içinde brokoli ya da haşlanmış karnıbahar vardır’ deyip vazgeçen sonra ‘dur lan gene de bir bakayım’ diye geri dönüp gerçek bir dondurmayla karşılaşan ergene kattığı mutluluğu.
Sonra yaşadığım korku ve endişe dolu dakikalar aklıma geliyor ve içimden ‘ergen de zıkkımın kökünü yesin’ diyerek bundan sonraki ev ziyaretlerimde yanımda ‘kimbilir bize hangi uzak akraba tarafından hediye edilmiş’ evde hazır paket halde bulunan borcam’lardan birini alıp gitmeye karar veriyorum. Evet en temizi borcam. Borcamı ne mi yapacaklar? Tabi ki onlar da misafirliğe gittikleri bir başka yere götürecekler hediye niyetine…
Bayram dolayısıyla artan ev ziyaretleri, varlığını unutmaya başladığım bir korkunun yeniden gün yüzüne çıkmasına sebep oluyor. Bir yere misafirliğe gittiğimizde yanımızda hediye niyetine götürdüğümüz baklava olsun dondurma olsun çeşitli yiyeceklerden ikram edilip edilmeyeceğine ilişkin yaşadığımız ikircikli durumdan bahsediyorum. İster ayıpla, ister aşağıla ama durum bu sevgili günlük. Yalan değil, ne zaman misafirliğe gittiğim eve, yanımda meyve, dondurma, tatlı, duruma göre kuru pasta götürsem gergin bekleyiş başlıyor. İkram edecek mi etmeyecek mi? Unuttu mu, unutmadı mı? Düşün dur işin yoksa. Hayır yani ev sahibi ne var ne yoksa ikram ediyor Allah’ı var da, benim aklım fikrim kendi getirdiğimde nedendir bilinmez. Yemek yenir, çay içilir ve artık o an gelmiştir. Ama yok anam yok, gelmez bir türlü o ikram.
Zaman zaman konuya girmek için çeşitli taktikler denense de ekseriyeti başarısızlıkla sonuçlanır. Örneğimize bakalım:
Giderken en kalitelisinden dondurma alınmıştır ve…
-Yemekten sonra tatlı ağır geliyor da dondurma çok rahatsız etmiyor.
-Öyle vallahi dondurma en hafif tatlı. Diyetisyenler bile öneriyor dondurmayı.
-Hıııı. Evet öyleymiş.
Ve sessizlik…
Ha bir de hediye olarak yanınızda getirdiğiniz paketin arada kaynaması gibi bir durum da vardır ki düşman başına. Şayet eve giriş yaptığınız an, ev sahibesinin ‘oğlum koş kapıya bak, kızım çorbayı bir karıştır altı tutmasın, Faruk sen de misafirlere terlik çıkar dolaptan’ şeklinde bol aksiyonlu bir zamana denk gelmişse, yanınızda getirdiğiniz hediyenin arada kaynaması işten bile değildir. Eliniz boş gelmediğini belirtmek için türlü atraksiyonlara girersiniz tüm kişiliksizliğinizle:
-Necla abla şunu da masanın üzerine bırakıyorum, haberin olsun.
-Ay ne iyi ettiniz de geldiniz valla
-İyi oldu hakkaten, elimdekini diyorum, masanın üzerine bırakıyorum
-Ablan niye gelmedi aşkolsun.
-Mesaiye kaldı o, sen şunu al da buzluğa koy istersen, erimesin
-Ay ne gerek vardı (nihayet!!!!)
Durum bu, sevgili günlük. Böyle durumlarda yanımda getirdiğim şeyden tadamamanın derin üzüntüsünü yaşıyor, sonra annelerin saklama kabı tutkusu yüzünden defalarca hayalkırıklığına uğrayan evin en ergen delikanlısını düşünüp seviniyorum. Düşünsene lan günlük, şuursuzca buzluğa kaldırılan o dondurmanın gün gelip ‘yok yok, kesin içinde brokoli ya da haşlanmış karnıbahar vardır’ deyip vazgeçen sonra ‘dur lan gene de bir bakayım’ diye geri dönüp gerçek bir dondurmayla karşılaşan ergene kattığı mutluluğu.
Sonra yaşadığım korku ve endişe dolu dakikalar aklıma geliyor ve içimden ‘ergen de zıkkımın kökünü yesin’ diyerek bundan sonraki ev ziyaretlerimde yanımda ‘kimbilir bize hangi uzak akraba tarafından hediye edilmiş’ evde hazır paket halde bulunan borcam’lardan birini alıp gitmeye karar veriyorum. Evet en temizi borcam. Borcamı ne mi yapacaklar? Tabi ki onlar da misafirliğe gittikleri bir başka yere götürecekler hediye niyetine…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder